Gönül İkliminde Damladan Deryaya |
|
“Gönül İkliminde Damladan Deryaya” başlığıyla Şebnem Dergisi sayfalarında bir silsile hâlinde yayınlanan bu roman, günümüz gençliğini özetleyen ve onun yaşayışına derinden tesir eden gerçekler etrafında kaleme alınmıştır. Günümüz insanı, asrımızı kasıp kavuran sapık felsefelerin ve inançsızlık buhrânının neticesinde büyük bir mânevî erozyon yaşamaktadır. Toplumun zeminini kaydıran bu erozyon, cemiyeti ayakta tutan müesseseleri ve bilhassa âile yuvasını da tehdit eder vaziyete gelmiştir. Boşanmalarda görülen artış ve bilhassa mânevî boşluk içindeki genç kızlarımızın nefsânî tuzaklarda helâk olması, bu fâcianın geldiği vahim noktayı açıkça ortaya koymaktadır. İşte bu gerçeklere tercüman olmak gâyesiyle kaleme alınan bu yazı serisinde, hayatın ve ölümün mânâsı, genç kızlarımızın ve âile hayatımızın önündeki tehlike ve bâdireler dile getirilmiştir. Toplumu bir moda hâlinde saran boş felsefeler, lüks yaşama hastalığı, eğlence adı altında yapılan çılgınlıklar, nefsânî tatminkârlık maksadıyla yapılan güç gösterileri gibi gençliği mahveden ahlâkî ve mânevî erozyona bir nebze temas edilmiş ve bazı dertlerimizin çözüm yolları gösterilmiştir.
 |
|
|
 Mü'minler birbirlerini, farklı bedenlerde olsalar da tek yürek halinde yaşayan bir vücudun uzuvları gibi telakki etmeye mecburdurlar. Bir uzvun acısını bütün bir vücut hissettiği gibi, din kardeşlerinin ıztırabını duymak, bütün mü'minler için bir vicdan imtihanıdır.
Zira Cenab-ı Hak, insanları birbirine muhtaç bir halde yaratmıştır. Toplumda güçlüler - kuvvetliler olduğu gibi; zayıflar, sakatlar ve muhtaçlar da daima mevcut olacaktır. Kendimize sormalıyız: "Cenab-ı Hak bu insanları niye muhtaç olarak yarattı?" Cevabıysa malum: "Muhtaç olanlar, muhtaç olmayanlar için ilahi bir emanet ve kıyamet mesuliyetidir."
Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- de, mü'minlerin birbirlerine karşı büyük mes'uliyetlerinin bulunduğunu, bir duvarın tuğlaları gibi birbirine kenetli olmaları gerektiğini, en basitinden, hissiyat derinliği ve diğergamlık itirabıyla, komşusu açken tok uyumanın İslam ahlakıyla bağdaşmadığını, velhasıl mü'minlerin birbirini yıkayan iki el gibi birbirlerine emanet olduğunu bildirmiştir.
 |
|
Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.) 1 |
|
 Yüz yirmi dört bir peygamber ve onlardaki sayasız zuhurat ve ilahi tecelli akışları, sanki bereketli nisan bulutları gib azami derecede işba (doymuşluk) haline geldikten sonra beşeriyetin gönül toprağına mecburi bir surette boşaldı. Ve bereketli bir hidayet şeraresi halirdeki nebiler silsilesi, alemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-'in zuhura gelmesinin adeta birer ikbal ve bahar müjdesi oldu...
Böylece bütün peygamberlerin ve insanlığın ebedi nuru olarak cihanı şereflendiren o sonsuz güneşin Mekke Devri, şirkle kirlenmiş gönülleri tevhid-i İlahi çerçevesinde yüce itikad ile temizlemek, küfürle kurumuş dalları iman ve hakikat pınarıyla yeşertmek, nefsaniyet ve zulümleri dolayısıyla ham meyve haline gelmiş beşeriyeti, ruhaniyet ve Nur-i Muhammedi ile olgunlaştırmak faaliyetiyle geçti.
O'nun zahiri terbiyesi ve batıni tesiri gönüllere öyle bir iksir oldu ki, daha evvel yarı vahşi, çoğu insanlıktan bile habersiz bir cahiliye toplumunu, insanlık tarihinin hala gıpta ettiği "sahabe" hüviyetiyle hayal edilmez bir mertebeye ulaştırdı. Onları, dünya tarihinde "fazilette zirve insanlar" haline getirdi.
Dolayısıyla adalet, merhamet, muhabbet ve iman dolu bir insanlık hususunda modern bir cahiliye devri yaşayan şu ahir zamanın, yegane kurtuluş yolu da, edebiyet güneşinin Nur-i Muhammedi'sinde tecelli eden ulvi sırlardan nasiplenebilmektir...
Şefaat yâ Rasûlallâh!..
 |
|
Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.) 2 |
|
 Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Hak katındaki kadri o kadar yücedir ki; Cenâb-ı Hak, Habîbi'ne itaati, kendine itaat saymış; O'na karşı yapılacak en küçük hürmetsizliği, amellerin boşa çıkmasına sebep kılmış ve O'na tazimi, gönüllerin takva imtihanı eylemiştir. Rasulü'ne uygunsuz hitapta bulunmayı büyük bir cehalet eseri olarak kabul etmiştir. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e çokça salat ü selam getirerek O'nu hiçbir zaman gönlümüzden ve hatırımızdan çıkarmamamız gerektiğini beyan etmiştir. Hatta namaz kılarken her Tahiyyat'ta Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e selam vermemizi namazın vacip bir rüknü kılmıştır.
Bu derece kadri yüce olan Peygamber Sultanı'nın Medine Devri, Allah'ın dinini ikame ile geçmiştir. Gönülleri Cennet'e döndüren yüce esasları, sarsılmaz temeller üzerinde muhteşem saraylar misali inşa etmiştir. O güller gülü, Medine'de oluşturduğu münevver iklimde, hayatının sonuna kadar güzelliğin ve doğruluğu rehberi olmuş ve şerefli hayatı; her türlü yanlış, kötülük, terör ve zulme karşı mücadele içinde geçmiştir. Böylece ardında, insanlığa sonsuz kurtuluş ve vuslatın yegane yolu olan bir din, bir sırat-ı müstakim ve insanlık semasının yıldızları olan örnek bir nesil bırakmıştır. Ne mutlu dünyada, Allah Rasulü'nün izini takip ederek o sırat-ı müstakim'den, yani dosdoğru yoldan yürüyüp de ahiretteki kıldan ince sıratı geçecek olanlara!..
Acizane böyle bir saadete vesile olabilmek maksadıyla kaleme alınan bu eserde, Nebiler Nebisi'nin bütün beşeriyete numune-i imtisal ışığında ilahi tecelli akışlarıyla dolu kıssalarını bulacaksınız. Esasen O'nu tasvirde lisanlar mutlak bir acziyet içindeyken, bizim lisanımızdaki ifadesi de okyanustan bir katre misali idrakimize damlayan şebnemler mesabesindedir.
Dahîlek yâ Rasûlallâh!..
 |
|
Emsalsiz Örnek Şahsiyet Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) |
|
 Mevlânâ Hâlid-i Bağdâd-î Hazretleri, Peygamber Efendimiz –sallâllâhu aleyhi vesellem-‘in bütün âlemlere rahmet ve bereket kaynağı olduğunu, dîvânında şöyle ifade eder:
“O’nun varlığı hürmetine kumlu denizler inci verir, nice sert taşlar yâkut olur ve dikenler güle döner. Eğer bir bahçede O’nun güzel ahlâkından bahsedilirse, sevincinden coşmayan, yani açılmayan bir gonca bulamazsın…”
 |
|
Rahmet Peygamberi'nden Rahmet Esintileri |
|
 Kainat onun aşkına yaratılmış. Güneş onun şevkına yanmakta, deryalar ona kavuşmak için çağıldamakta. O bir sevgi halesi, bir hakikat güneşi: Onun üstün vasıflarını anlatan kitaplar ciltlere sığmaz. O ki, başımızın tacı, gönlümüzün ilacı. Rahmet Peygamberinden Rahmet Esintileri adlı kitabı alıp baksanız; "O gönül ilacının mührü, sevgi ve muhabbet anahtarıya açılır" diye haykıracak yüzünüze. Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Rasûlullah Efendimiz'in söz ve davranışlarını en nadide şefkat ve merhamet örnekleri niyetine tel tel işliyor. Muhabbet damlayan kalemiyle gönüllere onun sevgisini nakşediyor. Rasûlullah'ın her halinde bir nezahet bir letafet seziyor/sezdiriyor. Rahmet Peygamberinden Rahmet Esintileri adlı kitabın gayesi; günümüz insanına asr-ı saadetin muhabbet deryasından rûhânî duyuşlar, feyizli hissedişler, gül kokuları sunmaktır.
 |
|
|
 Muhterem Osman Nuri Topbaş Bey'in kaleminden Kur'an-ı Kerim ışığında Allah elçilerinin kutlu hayatlarını konu alan serinin yenilenen birinci kitabı
Hz. Mevlana der ki; "aslında Kur'ân-ı Kerim peygamberlerin hal ve vasıflarından ibarettir. onu huzûr-ı kalple okuyup gereğince amel edersen; kendini peygamberlerle, Allah dostlarıyla görüşmüş farzet. O tertemiz kıssaları okudukça ten kafesi can kuşuna dar gelmeye başlar." Nebiler Silsilesi serlevhasıyla yayınlanan kitaplar; kuşatıcı bir yüreğin deryalar misali çağıldayışını ifade ediyor. Allah elçilerine derin bir muhabbetle fezeyan eden satırları okudukça; insanlığın tevhid mücadelesini yeniden yaşadığınızı, her bir peygamberlerin davasına omuz verdiğinizi hissediyorsunuz. Mevlana der ki; "cansız varlıklar dahi peygamberlere yardım ederler. Bunu uzun uzadıya anlatmaya kalkışsam, Mesnevî'nin hacmi kırk devenin taşıyamayacağı bir kesafete ulaşırdı." Sağlam bir gelecek inşa etmenin çaresi, insanlığın tarih boyunca yürüdüğü doğru yolu bilmektir, okumaktır.
 |
|
|
 Muhterem Osman Nuri Topbaş Bey'in kaleminden Kur'an-ı Kerim ışığında Allah elçilerinin kutlu hayatlarını konu alan serinin yenilenen ikinci kitabı
Hz. Mevlana der ki; "aslında Kur'ân-ı Kerim peygamberlerin hal ve vasıflarından ibarettir. onu huzûr-ı kalple okuyup gereğince amel edersen; kendini peygamberlerle, Allah dostlarıyla görüşmüş farzet. O tertemiz kıssaları okudukça ten kafesi can kuşuna dar gelmeye başlar." Nebiler Silsilesi serlevhasıyla yayınlanan kitaplar; kuşatıcı bir yüreğin deryalar misali çağıldayışını ifade ediyor. Allah elçilerine derin bir muhabbetle fezeyan eden satırları okudukça; insanlığın tevhid mücadelesini yeniden yaşadığınızı, her bir peygamberlerin davasına omuz verdiğinizi hissediyorsunuz. Mevlana der ki; "cansız varlıklar dahi peygamberlere yardım ederler. Bunu uzun uzadıya anlatmaya kalkışsam, Mesnevî'nin hacmi kırk devenin taşıyamayacağı bir kesafete ulaşırdı." Sağlam bir gelecek inşa etmenin çaresi, insanlığın tarih boyunca yürüdüğü doğru yolu bilmektir, okumaktır.
 |
|
|
 Muhterem Osman Nuri Topbaş Bey'in kaleminden Kur'an-ı Kerim ışığında Allah elçilerinin kutlu hayatlarını konu alan serinin yenilenen üçüncü kitabı
Hz. Mevlana der ki; "aslında Kur'ân-ı Kerim peygamberlerin hal ve vasıflarından ibarettir. onu huzûr-ı kalple okuyup gereğince amel edersen; kendini peygamberlerle, Allah dostlarıyla görüşmüş farzet. O tertemiz kıssaları okudukça ten kafesi can kuşuna dar gelmeye başlar." Nebiler Silsilesi serlevhasıyla yayınlanan kitaplar; kuşatıcı bir yüreğin deryalar misali çağıldayışını ifade ediyor. Allah elçilerine derin bir muhabbetle fezeyan eden satırları okudukça; insanlığın tevhid mücadelesini yeniden yaşadığınızı, her bir peygamberlerin davasına omuz verdiğinizi hissediyorsunuz. Mevlana der ki; "cansız varlıklar dahi peygamberlere yardım ederler. Bunu uzun uzadıya anlatmaya kalkışsam, Mesnevî'nin hacmi kırk devenin taşıyamayacağı bir kesafete ulaşırdı." Sağlam bir gelecek inşa etmenin çaresi, insanlığın tarih boyunca yürüdüğü doğru yolu bilmektir, okumaktır.
 |
|
|
 İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.
Bu iki uç nokta arasında, her seviye ve mizaçta insanın yer aldığı toplum hayatı da, âdeta en mûnisinden en vahşisine kadar her türlü hayvanın barındığı bir ormana benzer. Ki burada bulunan insanların kimi tilki gibi kurnaz, kimi sırtlan gibi yırtıcı, kimi karınca gibi muhteris bir mal biriktirici, kimi de yılan gibi zehir akıtıcıdır. O ormandaki mahlûkâtın kimi okşayarak ısırır, kimi sülük gibi kan emer, kimi önden güler arkadan kuyu kazar.Şefkat sâhibi, gönül insanları hâkim olduğunda ise, bütün memleket bir gülistân olur; toplum, gerçek huzur ve saâdete kavuşur.
 |
|